Big Red Mouse Pointer

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Okunanlar | Temmuz 2015

 
  Biraz (!) geç olsa da paylaştım.
  Üşengeçliği bıraktım demiştim :D Hani benim alkışım? -şakşakşak- Temmuzda 9 kitap okumuşum. Instagram'daki #ramazanathon #ramadanathon etkinliğinin verdiği gazla bu sayıya çıkmışım. Millet ayda 10-15 kitap bitirirken ben anca 4-5 kitap okuyabiliyorum. Zamanım olmamasından değil, telefon yüzünden. Bildirimlere bakmaya başlıyorum sonra tüm sanal alemi dolanıp anca kalkıyorum internet başından.



Okuduklarım:

Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli
Kitap Hırsızı - Markus Zusak
Ejderin Aşkı - G.A. Aiken
Ejderin Arzusu - G.A. Aiken
Ejderin Tutkusu - G.A. Aiken
Ejderin Büyüsü - G.A. Aiken
Yıllar Sonra - İpek Ongun
Tatlı Sır - Jamie McGuire
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa







Kardeşimin Hikayesi (5/5): Kitabın içinde 1. baskı - Mayıs 2013 / 110. baskı - Ağustos 2013 yazıyor o.O Yanlışıkla mı 110 yazmışlar diye düşünmedim değil. Uzun süre fantastik,distopya okuduktan sonra konusu ilginç geldi. Livaneli'den okuduğum ilk kitap. Bence anlatımı güzeldi, okurken ne sıkıldım ne de boğuldum. Akıcıydı. Yazarın diğer kitaplarını da almayı düşünüyorum. Yaşlı bir adamın komşusu öldürülür ve adamla bu konu üzerine röportaj yapmak için gazeteci bir kız kapısına gelir. Olaylar böyle başlıyor. Hikaye içinde hikaye barındıran bir kitap. Adam sonunda ikna olup kıza o çok gizli ikiz kardeşinin hikayesini anlatıyor. İlk başta aşk hikayesi gibi geldi.Hatta yaşlı adamla kız arasında olduğunu sandım. Yaş farkı çok olan ilişkileri hiç sevmem, kitaptan nefret etmeme bile sebep olabilir. Neyse ki öyle bir şey olmadı. İçinde aşk barındırıyor ama alışık olduğum aşklardan değil. Karasevda. Başlangıçta yadırgasam da ilginç buldum. Bir de adam kimseye dokunmuyor, dokunamıyor. Sarılma ihtiyacını gidermek için kendine garip bir alet yapmış. Kitabın sonunu çok sevdim. Hiç tahmin etmediğim bir şekilde bitti. Komşusunu öldüren kişi beni o sondan daha çok şoka uğrattı. Bu arada bizim zeki yaşlı adam çözüyor cinayeti. Adamın gazeteci kıza "bil o zaman bebeğim, iyi geceler bebeğim, bak bebeğim" demesini komik buldum. Sapıkça söyleseydi lanetlerdim adamı herhalde ama öyle değildi.

Not: Sayfa 108'de garâm diye bir kelime geçmişti. Aklıma Eti Karam geldi, acıktım okurken :P

En sevdiğim replik buydu hehehee :D
Gazeteci kız: Buraya bir cinayet soruşturması için geldim ama gerçekten esrarengiz bir insanla karşılaştım. Siz nesiniz Allah aşkına?
Yaşlı adam: Kriptonit gezegeninden gelen, insan kılığına girmiş bir mutantım ben.


Kitap Hırsızı (4/5): Nazi dönemini hep merak etmişimdir. Okulda Fransız yapımı bir film izlemiştik. Fransa'daki yahudilerin toplama kamplarına götürülüp öldürülmesini anlatan bir film. Okulda olmasak ağlardım izlerken. Orijinal adı La Rafle, Türkçe'ye 1942 Yazı olarak çevirmişler. İzleyin derim. Almanları hiç sevmem, bu tarz şeyler okuyunca iyice nefret ediyorum. (Nefret güçlü bir duygu, nefret dediğime bakmayın. Sadece sevmiyorum işte. Ama Alman biriyle tanışırsam ırkçılık yapmam.) İngilizce proje ödevim için Alman bir turistle konuştum. "Türkçe kelime biliyor musun?" diye sorduğumda bana "gulu gulu / glu glu (nasıl yazılıyorsa)" dedi gerizekalı. Sensin hindi!! diyemedim :( Adamın adı da Markus. Bu kitabın yazarıyla aynı :P Kitapla ilgili bir şeyler yazsam iyi olacak. Dili çok akıcıydı. Gündelik yaşantıyı anlattığı için sıkıldığım yerler oldu ama Rudy ile maceraları bunu giderdi. Kitap ölüm meleği / ölüm tarafından anlatılıyor. Nazi Almanyası'nı çok güzel anlatmış. Tüm gerçekliğiyle. Yahudilere yapılanlardan pek bahsetmese de Almanların o dönemki yaşantısını anlıyoruz. Liesel'in üvey anne/babası gerçekten de çok iyi insanlar. Bir yahudiyi evlerine alıp sakladılar. Büyük cesaret. Hele üvey babasına aşık oldum resmen. Huns Hubermann kalp ben :)  Max (yahudi) ve Liesel'in dostluğuysa göz yaşartıcı cinsten. Kitabın sonunda ağladım. Bu tarz şeylerden çok kolay etkileniyorum. Çünkü gerçeklik payı var. Bu bir kurgu bile olsa benzeri hatta daha kötüsü yaşandı. Markus'un bende üç kitabı daha var. Onları da en yakın zamanda okumak istiyorum. 

Liesel'e yazı yazmayı öğretirken :')


Not: Yazar kitabı yazarken ipucu verdiğini fark etmemiş mi? 256. sayfada kitabın sonunda ne olacağını yazmış. Çok sinir oldum. Ne olacağını bilmem ağlamamı engellemedi tabi.


Ejderin Aşkı (3/5): Birbirlerini her görüşlerinde +18 düşünmelerini sevmedim. Karakterleri basit göstermiş. Haklarında ne kadar seksi ve sert oldukları dışında pek bir şey hatırlamıyorum. Eğlenceli miydi? Fazlasıyla. Okuduğum ilk ejderhalı seri. Pek karşılaştırma yapamıyorum. Ama güzeldi. Yazarın anlatımı da sıkmadı. Akıcıydı.  Bu kitap büyük oğul Fearghus ve Annwyl'in kitabı. Seride en sevdiğim karakterler <3 

Ejderin Arzusu (4/5): Briec ve Talaith'in kitabı. Kibirli Briec tabi ki bahsettiği gibi mükemmel. Egosunu yerim onun ^.^ Ama Talaith'i ve kızını hiç sevmedim. Bu kitapta diğerleri olmayacak diye korkmuştum ama tüm karakterler her kitapta var. Annwyl olmadan olmaz! Kitaba Tanrılar da dahil oluyor. En sevdiğim olay buydu.

Ejderin Tutkusu (4/5): Yaramaz ve kazanova Gwenvael ve bunun tam tersi olan Dagmar'ın kitabı. Gwenvael önceki kitaplara göre bu kitapta sönüktü. Ondan beklediğim haylazlıkları yapmadı. Çok sakindi oysa ki kazanova olması gerekiyordu :/ Cinsellikten sıkılırım diye başladığım kitap hiç umduğum gibi değildi. Yine de doğum, ölüm, savaş heyecanlıydı. Bir an gerçekten korktum Annwyl için. Barcelak ve Rhiannon'un farklı ve şefkatli yönlerini gördüm. Herkes aile olma fikrine iyice alıştı artık. Ayrıca Izzy'yi gerçekten sevmiyorum. Fazla şımarık ve Annwyl özentisi gibi.

Ejderin Büyüsü (3/5): Gwenvael'in kız versiyonu olan kız kardeşi ve asla damgalanmayı düşünmediği Ragnar'ın kitabı. Keita'nın ortadan yok olup neler karıştırdığını, sebeplerini anlamış oldum. Düşündüğüm gibi burnu havada bir kız sayılmaz.



Not:
- Umarım Ephesus daha sonra bunların ciltlisini çıkarmaz :/ Yeniden alamam ama hediye etmek isteyen olursa neden olmasın :D Zaten yan yana durduklarında seri gibi gözükmüyorlar. Hele ikinci kitap tam bir facia. 5.kitap Tüyap zamanı çıkar büyük ihtimalle.
- Annwyl'in atının ismi sürekli değiştiriliyor. Çevirmenler buna dikkat etsin artık! Violence-Vahşet-Şiddet. Kim bilir 5. kitapta ne olacak adı :/
- Kitapların ismini de niye bu kadar değiştirmişler anlamadım.
Dragon Actually - Ejderin Aşkı
About A Dragon - Ejderin Arzusu
What A Dragon Should Know - Ejderin Tutkusu
Last Dragon Standing - Ejderin Büyüsü 
- Kitaplar ilerledikçe cinsellik azalıyor gibi geldi.


Yıllar Sonra (4/5): Okumaktan vazgeçemediğim seri. Hayatımdaki önemi büyük. Yakın zamanda, büyük ihtimalle Tüyap kitap fuarında, 12.kitabı çıkacak. Değişik olaylar olmasa da yazım tarzını, gerek büyüklere gerek küçüklere verdiği mesajlarla sevdiğim bir kitap oldu. Hem bir genç kızın hem de annenin gözünden okuduk. İlk aşkını, ilk aşk acısını yaşayan bir genç kız. Serra'nın kızı Selin 13 yaşında. Bir ara Oktay geldi. Nasıl özlemişim üniversite yıllarını. Serra'nın da o hallerini düşününce hüzünlendim okurken. Bu seriyi okumayı asla bırakamayacağım. İpek Ongun da yazmayı bırakmasın lütfen.

Tatlı Sır (3/5): Tipik kötü çocuk romanı. T.J'i tahmin etmek zor değildi. California dediğinde anlamıştım zaten. Kavgacı, bencil, sözde aşık Maddox erkeği daha. Bu tarz kitaplar bana hiç aşk tadı vermiyor. Daha çok bir takıntı, hastalık gibi. Sevmiyorum, sevemiyorum. Kıza da gıcık oldum. İkisini de oyaladı resmen. Ama seri bitirme takıntım var. Tatlı Yalan'ı da sipariş ettim. Malum okuyacağım :/

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu: Elimdeki kitaplar bitince kaldığımız yazlıktan bir kitap okudum. Bu yüzden fotoğrafta yok. Uzun zamandır klasiklere ve Türk yazarlara başlamayı düşünüyordum zaten. Sahaflara gidersem alacağım ya da kütüphaneden alırım. Neyse. Kitabın arkasında eski kelimelerin anlamlarını yazmaları çok iyi olmuş. Okurken çok zorlanıyorum. 8 yaşından beri hastanede mücadele eden 15 yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatılıyor. Çektiği acılar yürek burkucu. Gerek fiziksel gerek ruhsal. Pek çok şeyden mahrum kalmış. Kitabın sonu pek tatmin edici olmasa da güzeldi. Keşke sevdiği kızı alsaydı da yüzü gülseydi.

"Kendimi çok sevdiğim an, kendime çok acıdığım an."
(sayfa 12)

"Annelere  anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur."
(sayfa 12)




Ağustosta okuduklarımı da yarın paylaşırım. "-lar" eki koymaya utanıyorum aslında :(



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder